ANA SAYFA
BORKE DAIR
ILCEMIZIN TARIHI
FOTOGRAFLAR
SAGLIK
GÜLMECE
SIIR
ARDAHAN'IN ÜNLÜLERİ
EFSANELER
DUYURU
ANKET
ZIYARET DEFTERI
YAYLACILIK
MISAFIRLERIMIZ
PIKNIKTEN MANZARALAR
FOLKLOR
COCUK OYUNLARI
KARGISLAR (BEDDUA)
MANILER
SOHBET
ARAMIZDAN AYRILAN BÖRKLÜLER
ILANLARINIZ
SAYAC
LAZIM OLUR
BÖRK'ÜN SEHIDI
HAYATA DAIR
DERNEK
KAZ YETISTIRICILIGI
ORGANIK BAL
ATA SÖZLERİ
 

YAYLACILIK

            İlk çağlardan günümüze kadar, her devrin kendine özgü koşulları ve  kültürü içerisinde değişme ve gelişme gösteren yaylacılık, Hanak’ ta  hala sürdürülmektedir.
            Anadolu’ da yüzyıllardır geleneksel olarak sürdürülen yaylacılık hareketleri, bir turizm hareketi olarak değil, tarım ve hayvancılık üretimine yönelmiş bir faaliyet olarak yapılmaktadır.  Yaylacılık dendiği zaman akla gelen farklı algılama Hanak Yöresinde tamamen tarım toplumunun dayandığı temel esaslara bağlıdır. Bu anlayış geleneksel  yaylacılık deseni içinde kuşaklar boyu devam etmektedir. Bu durum bütün Anadolu köylüklerinde olduğu gibi Hanak’ ta da orta Asya kökenli geleneksel bir faaliyettir. Bu sebeple tarihi uzantısı Türkistan kökenlidir.
      “ Yayla” kelimesi  Orhun Kitabelerinden   “Yaylag” olarak yer alırken, Anadolu Türkçesinde  yayla olarak yumuşamıştır. Yaylag, kışlag karşılığında  mana bularak, yazın çıkılan yer anlamında kullanılmaktadır. Hanak ve Yöresinde yaylaya çıkma zamanı yazın sıcak aylarına, köydeki ekili ve dikili alanların, hayvan sürülerinden koruması ve ilkbahar ile yaz arasında otlak arazinin yeşerip, sürülerin ihtiyaçlarına cevap verecek hale gelmesi için temmuz başlarından eylül ayı ilk haftası arasında geçici bir zamanı kapsamaktadır.
       Yaylaya çıkmak gelişigüzel alınmış kişisel kararlardan çok, köy muhtarı ve ihtiyar meclisi ile köy büyüklerinin ortak karar neticesinde gerçekleşir. Genelde temmuz ayına yakın Cuma namazından sonra karar verilir ve bu karar bütün köy halkına kişilerce ulaştırılır.
       Bu haberle birlikte ev hazırlıkları yapılır; çamaşırlar  yıkanır, yiyecekler temin edilir, gaz lambaları hazırlanır. Yaylaya gidecek kişiler için yatak  yorgan takımı denk edilir ve sabahın  seher zamanı yolculuk başlar. Herkeste ayrı bir heyecan vardır. Koyun- kuzu- inek-dana, yoz mal yani tosun ve düge  takımı gruplar halinde sürülür. Genç kızlar  en renkli  kaftanlarını  giyerler, atların  en iyilerini binerler, nakışlı heybeler, atların süslü koşumları, al, yeşil yazmalı kızların gruplar halinde yaylaya doğru yol aldıkları görülür. Arkadan  öküz arabalarının çektiği “köç”  yani kağnıya yüklenen ev eşyaları ve evin yalıları için hazırlanan oturulacak yerler itana ile hazırlanmıştır yola koyulur. Çoban sesi, gece kuşlarının  cıvıltısı , hayvan böğürmeleri ve at kişnemeleri  birbirine  karışır. Temiz havada akan sesler, insanın kulağına keskin bir kılıç gibi çarpar. Bütün gayretler, güneş doğmadan, sinek çıkmadan serin yayla havasının hudutları içine girmektedir.  
      Öbek, öbek sürüler  güneşin doğması ile birlikte seçilir. Kimi çamurlu da, kimi Bozyokuş eteklerinde, kimisi de Kaftancı Belindedir. Uzaklardan sesler duyarsınız ya kır bekçilerinin keskin düdükleri yada genç kızların yürek yakan türküleridir.
       “Ziyaretten kalktı bir kaba bulut
        Eski Hanaklar’a, yağdı bir zaman”
        Yollarda rastladığınız  insanlara tanıdık tanımadık, Allah’ ın selamını verirsiniz. Büyük bir  muhabbetle  alınan selamdan sonra kısa konuşmalar yapılır.  Bazılarına “Gevrek” bazılarına “Kete”  verilir. Bunlar akşamdan yapılmış  yol hazırlıklarıdır.  Nihayet göç Bozyokuş eteklerine varmıştır. Acıkan öküzlerin doyurulması için  boyunduruktan çözersiniz. Sonra oturur yemek yer ve gönül dünyanıza dönersiniz. Dağlara yakılan türküler, en derin nağmeler ile yayılır köşe bucak en yakından en uzağa kadar, herkes .büyük bir sükun ile dinler. Anaların ak leçekleri göç pınarlarına doğru gider ya gurbetteki ya da asker ocağındaki oğlu aklına gelmiştir. Anaların leçekleri gözyaşı ile ıslanırken, babalarından derin yüz hatlarında oluşan kıvrımlara aşağı yol, yol yaşlar akar, üzüntüyü  gidermek için akıllı adanlar araya gerer. “ Çocuk olmayan” bu söz arif  olanlara “durun” anlamındadır. Ama gözyaşları yerini hıçkırıklara bırakır. Ne yapsın analar. Allah’ ın peşin  vermiş olduğu şevkat duygusu  ile kıvranırlar. Olsun Göz yaşı rahmettir.
       Nihayet öküzler yine yola düşmüştür. Yükseklere, her adımda biraz daha yükseklere doğru gidilir. Serin yayla havası okşar geçer. Ziyaretçi Dağı’ nın  uzun yolu bir türlü bitmek bilmez. Sonra önden bir ses yükselir. “ Arabayı yaktınız. Sabunlayın” sesler birbirine  karışır. Oohoo! Öküzler  emri almıştır. Şartlı eğitiminin bir başka tezahürü. Hepsi yerinde durur ve en  sıcak sularını yayla toprağının gövdesine bırakır.
       Yaylaya erken giden atlı kızların yaktıkları ateşin dumanları yükselir. Dumanlar bir tepeden öbürüne kıvrılıp gider. Yoldan gelenlere sıcak çaylar hazırlanmakta, arkasından  yaylaların boşluğuna bırakılan usta malı türküler.
            “Bir atım var zil kara
             Sürem giden Ulgara”
            Ya da maniler
            “ Neler gördüm
            Taş bağrım deler gördüm
            Kuzusunu kaybetmiş
            Koyunu meler gördüm”
            Ve vuslata erilmiştir. Yaylalar şenlenip, bir yıl önce yolcu ettiklerinin bazılarını gerdanımdaki güllerle, sümbüllerle, papatyalarla karşılamaktadır. Sulak gürül, gürül pınarlar şırıl, şırıl akmaktadır. Kamere yaylası, en güzel libası ile sahiplerini karşılamıştır. Cin Dağı’ nen  tepesinde  hala beyaz kar örtüsü uzaktan göz kırpmaktadır.  
        Hanak ve çevresinde ki yaylacılık çobanlık yaşantısı, pastoral bir hayata benzese de bu  benzerlik sadece yaylacılık kavramının kullanımında kalmaktadır.  Hanak’ ta ki yaylacılık 2-2,5 ay sürmektedir. Yaylada mera ve su kaynaklarının bolluğu, plato düzlükleri, yüksek ve serin olmaları, hayvancılık için doğal ortamın müsait bunması böyle bir durumu ortaya çıkarmaktadır.
        Hanak’ ta  yaylacılık dikey ritmik hareketler şeklinde görülür. İlçe merkezi, u Selamverdi ve Atalar mahalleleri ile, köylerinin bu ritmik hareketin içinde olduğu görülür. Yayla evleri, yerleşik evler durmunda, taş yapılı ve kara örtülüdür. Ardahan, Hanak ve Çevresinde bulunan yeryüzü şekilleri yamaç, etek ve sırt yayla yerleşimi durumundadır. İklim ve arazi yapısı bakamından Karadeniz iklimi ile Karasal İklimin kesiştiği geçiş noktasıdır. Sabah saatleri  çiseli, bulutlu günlerde ise sis her zaman görülür. Yaylalar, köylerin isimleri ile anılır. Birbirinden uzak değil, küme halinde sık dokulu tiptedir. Hanak’ ta yaylalar sıradağ grupları  içinde değildir. Sıradağı gibi görülen aslında plato düzlükleri, kısmen de eğilimli yüzeylerdir. Yaylalar seyrek bir vadi ağı veya fazla derin olmayan engebelerle ayrılmıştır.
YAYLA EVLERİ
      Yayla evleri taş  yapı ve kara örtüden yapılmış, köylü ailesinin sosyo- ekonomik yapısına göre ilkel bir görüntü sergilemektedir. Dörtgen şeklinde ya tek kiriş (mahalli adı koşat) ya da çift kiriş üzerine yuvarlama ve mertek, genel de ise Sal taş ile örtülüdür. Girişte karşınıza gelecek şekilde ocaklık, iki yanında taş ve toprak karışımı “Seki” bulunur. Sekilerde keçe, kilim ve cecim örtüleri  sergi olarak kullanılır.
       Yayla evi eklentileri genellikle  ortak isimlerle anılır. “Kom” koyun kuzu barınağı, “Koz” dana kuzu karışımı, “Ağıl” koyun veya büyük baş hayvan barınağıdır. Halk arasında ağıl, hağıl diye de adlandırılır. Bu eklentiler hayvancılık ekonomisinin ihtiyaçlarına göre yapılmıştır.  Yayla  evlerinde tek göz oda bulunakla birlikte çoğu zamanda koz ile iç içe yapılmıştır. Ocak ile baca arasında kalan kısım buhari, mahalli tabiri ile “Bukhari” olarak adlandırılır.
YAYLADA SEYRAN GELENEĞİ
     Birlik ve beraberliği pekiştiren yayla şenliklerinden biri de seyrandır. Seyran geleneği terkedilmiş durumda bulunmaktadır. Bu anlatılan durumda onbeş yıl öncesini ifade etmektedir.
       Yaylaların çıkmasından  yirmi gün sonra komşu köyler bir arada bulunak  üzere toplanırlar. Daha çok yelatan etekleri veya Göller mevkiinde bir araya gelen insanlar hem hasbihal etme, hem de eğlenme amacıyla böyle bir gezinti tertip edilirdi. Bu önceden haberli bir durum değildir. Karşı köyden gelen kadın, gelin, kız karışımı grup, türküler söyleyerek seyran yerine doğru ilerler. Bunu gören komşu yayla sakinleri de bir grup oluşturup yine türküler eşliğinde onlara doğru yürürler. Toplandıklarından geniş bir halka meydana getirerek, yayla ve dağ türküleri ya da yol türküleri söylenir geniş halka içinde türkü söyleme iş halayın başını çeken bölümden başlamak üzere iki takım halinde söylenir birinci tamın bitmesi ile aynı türkü ikinci tam tarafından başlanır ve sonuna kadar devam eder. 
            Seyran geleneği kaybolan  güzel bir gelenektir.  Köylerimizden bu durumu yaşatarak Türk Kültürüne önemli katkıda bulunan şu anda sadece Avcılar ( Kışla Hanak) köyü devam ettirmektedir Kaybolan bu gelenek mahalli idarelerin kurumlar arası işbirliği ile belli günde yardımlaşma yoluyla daha güzel bir şekilde devam ettirilebilir. Böylece insanlar arasında yarımlaşma, iletişim ve ilişkiler önemli bir gelişme gösterecektir.

Kardelen FM 'de Şu An

 

TOPLAM 15 ziyaretçiBÖRKLÜ KONTROLÜ
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol