İlk çağlardan günümüze kadar, her devrin kendine özgü koşulları ve kültürü içerisinde değişme ve gelişme gösteren yaylacılık, Hanak’ ta hala sürdürülmektedir.
Anadolu’ da yüzyıllardır geleneksel olarak sürdürülen yaylacılık hareketleri, bir turizm hareketi olarak değil, tarım ve hayvancılık üretimine yönelmiş bir faaliyet olarak yapılmaktadır. Yaylacılık dendiği zaman akla gelen farklı algılama Hanak Yöresinde tamamen tarım toplumunun dayandığı temel esaslara bağlıdır. Bu anlayış geleneksel yaylacılık deseni içinde kuşaklar boyu devam etmektedir. Bu durum bütün Anadolu köylüklerinde olduğu gibi Hanak’ ta da orta Asya kökenli geleneksel bir faaliyettir. Bu sebeple tarihi uzantısı Türkistan kökenlidir.
“ Yayla” kelimesi Orhun Kitabelerinden “Yaylag” olarak yer alırken, Anadolu Türkçesinde yayla olarak yumuşamıştır. Yaylag, kışlag karşılığında mana bularak, yazın çıkılan yer anlamında kullanılmaktadır. Hanak ve Yöresinde yaylaya çıkma zamanı yazın sıcak aylarına, köydeki ekili ve dikili alanların, hayvan sürülerinden koruması ve ilkbahar ile yaz arasında otlak arazinin yeşerip, sürülerin ihtiyaçlarına cevap verecek hale gelmesi için temmuz başlarından eylül ayı ilk haftası arasında geçici bir zamanı kapsamaktadır.
Yaylaya çıkmak gelişigüzel alınmış kişisel kararlardan çok, köy muhtarı ve ihtiyar meclisi ile köy büyüklerinin ortak karar neticesinde gerçekleşir. Genelde temmuz ayına yakın Cuma namazından sonra karar verilir ve bu karar bütün köy halkına kişilerce ulaştırılır.
Bu haberle birlikte ev hazırlıkları yapılır; çamaşırlar yıkanır, yiyecekler temin edilir, gaz lambaları hazırlanır. Yaylaya gidecek kişiler için yatak yorgan takımı denk edilir ve sabahın seher zamanı yolculuk başlar. Herkeste ayrı bir heyecan vardır. Koyun- kuzu- inek-dana, yoz mal yani tosun ve düge takımı gruplar halinde sürülür. Genç kızlar en renkli kaftanlarını giyerler, atların en iyilerini binerler, nakışlı heybeler, atların süslü koşumları, al, yeşil yazmalı kızların gruplar halinde yaylaya doğru yol aldıkları görülür. Arkadan öküz arabalarının çektiği “köç” yani kağnıya yüklenen ev eşyaları ve evin yalıları için hazırlanan oturulacak yerler itana ile hazırlanmıştır yola koyulur. Çoban sesi, gece kuşlarının cıvıltısı , hayvan böğürmeleri ve at kişnemeleri birbirine karışır. Temiz havada akan sesler, insanın kulağına keskin bir kılıç gibi çarpar. Bütün gayretler, güneş doğmadan, sinek çıkmadan serin yayla havasının hudutları içine girmektedir.
Öbek, öbek sürüler güneşin doğması ile birlikte seçilir. Kimi çamurlu da, kimi Bozyokuş eteklerinde, kimisi de Kaftancı Belindedir. Uzaklardan sesler duyarsınız ya kır bekçilerinin keskin düdükleri yada genç kızların yürek yakan türküleridir.
“Ziyaretten kalktı bir kaba bulut
Eski Hanaklar’a, yağdı bir zaman”
Yollarda rastladığınız insanlara tanıdık tanımadık, Allah’ ın selamını verirsiniz. Büyük bir muhabbetle alınan selamdan sonra kısa konuşmalar yapılır. Bazılarına “Gevrek” bazılarına “Kete” verilir. Bunlar akşamdan yapılmış yol hazırlıklarıdır. Nihayet göç Bozyokuş eteklerine varmıştır. Acıkan öküzlerin doyurulması için boyunduruktan çözersiniz. Sonra oturur yemek yer ve gönül dünyanıza dönersiniz. Dağlara yakılan türküler, en derin nağmeler ile yayılır köşe bucak en yakından en uzağa kadar, herkes .büyük bir sükun ile dinler. Anaların ak leçekleri göç pınarlarına doğru gider ya gurbetteki ya da asker ocağındaki oğlu aklına gelmiştir. Anaların leçekleri gözyaşı ile ıslanırken, babalarından derin yüz hatlarında oluşan kıvrımlara aşağı yol, yol yaşlar akar, üzüntüyü gidermek için akıllı adanlar araya gerer. “ Çocuk olmayan” bu söz arif olanlara “durun” anlamındadır. Ama gözyaşları yerini hıçkırıklara bırakır. Ne yapsın analar. Allah’ ın peşin vermiş olduğu şevkat duygusu ile kıvranırlar. Olsun Göz yaşı rahmettir.
Nihayet öküzler yine yola düşmüştür. Yükseklere, her adımda biraz daha yükseklere doğru gidilir. Serin yayla havası okşar geçer. Ziyaretçi Dağı’ nın uzun yolu bir türlü bitmek bilmez. Sonra önden bir ses yükselir. “ Arabayı yaktınız. Sabunlayın” sesler birbirine karışır. Oohoo! Öküzler emri almıştır. Şartlı eğitiminin bir başka tezahürü. Hepsi yerinde durur ve en sıcak sularını yayla toprağının gövdesine bırakır.
Yaylaya erken giden atlı kızların yaktıkları ateşin dumanları yükselir. Dumanlar bir tepeden öbürüne kıvrılıp gider. Yoldan gelenlere sıcak çaylar hazırlanmakta, arkasından yaylaların boşluğuna bırakılan usta malı türküler.
“Bir atım var zil kara
Sürem giden Ulgara”
Ya da maniler
“ Neler gördüm
Taş bağrım deler gördüm
Kuzusunu kaybetmiş
Koyunu meler gördüm”
Ve vuslata erilmiştir. Yaylalar şenlenip, bir yıl önce yolcu ettiklerinin bazılarını gerdanımdaki güllerle, sümbüllerle, papatyalarla karşılamaktadır. Sulak gürül, gürül pınarlar şırıl, şırıl akmaktadır. Kamere yaylası, en güzel libası ile sahiplerini karşılamıştır. Cin Dağı’ nen tepesinde hala beyaz kar örtüsü uzaktan göz kırpmaktadır.
Hanak ve çevresinde ki yaylacılık çobanlık yaşantısı, pastoral bir hayata benzese de bu benzerlik sadece yaylacılık kavramının kullanımında kalmaktadır. Hanak’ ta ki yaylacılık 2-2,5 ay sürmektedir. Yaylada mera ve su kaynaklarının bolluğu, plato düzlükleri, yüksek ve serin olmaları, hayvancılık için doğal ortamın müsait bunması böyle bir durumu ortaya çıkarmaktadır.
Hanak’ ta yaylacılık dikey ritmik hareketler şeklinde görülür. İlçe merkezi, u Selamverdi ve Atalar mahalleleri ile, köylerinin bu ritmik hareketin içinde olduğu görülür. Yayla evleri, yerleşik evler durmunda, taş yapılı ve kara örtülüdür. Ardahan, Hanak ve Çevresinde bulunan yeryüzü şekilleri yamaç, etek ve sırt yayla yerleşimi durumundadır. İklim ve arazi yapısı bakamından Karadeniz iklimi ile Karasal İklimin kesiştiği geçiş noktasıdır. Sabah saatleri çiseli, bulutlu günlerde ise sis her zaman görülür. Yaylalar, köylerin isimleri ile anılır. Birbirinden uzak değil, küme halinde sık dokulu tiptedir. Hanak’ ta yaylalar sıradağ grupları içinde değildir. Sıradağı gibi görülen aslında plato düzlükleri, kısmen de eğilimli yüzeylerdir. Yaylalar seyrek bir vadi ağı veya fazla derin olmayan engebelerle ayrılmıştır.
YAYLA EVLERİ
Yayla evleri taş yapı ve kara örtüden yapılmış, köylü ailesinin sosyo- ekonomik yapısına göre ilkel bir görüntü sergilemektedir. Dörtgen şeklinde ya tek kiriş (mahalli adı koşat) ya da çift kiriş üzerine yuvarlama ve mertek, genel de ise Sal taş ile örtülüdür. Girişte karşınıza gelecek şekilde ocaklık, iki yanında taş ve toprak karışımı “Seki” bulunur. Sekilerde keçe, kilim ve cecim örtüleri sergi olarak kullanılır.
Yayla evi eklentileri genellikle ortak isimlerle anılır. “Kom” koyun kuzu barınağı, “Koz” dana kuzu karışımı, “Ağıl” koyun veya büyük baş hayvan barınağıdır. Halk arasında ağıl, hağıl diye de adlandırılır. Bu eklentiler hayvancılık ekonomisinin ihtiyaçlarına göre yapılmıştır. Yayla evlerinde tek göz oda bulunakla birlikte çoğu zamanda koz ile iç içe yapılmıştır. Ocak ile baca arasında kalan kısım buhari, mahalli tabiri ile “Bukhari” olarak adlandırılır.
YAYLADA SEYRAN GELENEĞİ
Birlik ve beraberliği pekiştiren yayla şenliklerinden biri de seyrandır. Seyran geleneği terkedilmiş durumda bulunmaktadır. Bu anlatılan durumda onbeş yıl öncesini ifade etmektedir.
Yaylaların çıkmasından yirmi gün sonra komşu köyler bir arada bulunak üzere toplanırlar. Daha çok yelatan etekleri veya Göller mevkiinde bir araya gelen insanlar hem hasbihal etme, hem de eğlenme amacıyla böyle bir gezinti tertip edilirdi. Bu önceden haberli bir durum değildir. Karşı köyden gelen kadın, gelin, kız karışımı grup, türküler söyleyerek seyran yerine doğru ilerler. Bunu gören komşu yayla sakinleri de bir grup oluşturup yine türküler eşliğinde onlara doğru yürürler. Toplandıklarından geniş bir halka meydana getirerek, yayla ve dağ türküleri ya da yol türküleri söylenir geniş halka içinde türkü söyleme iş halayın başını çeken bölümden başlamak üzere iki takım halinde söylenir birinci tamın bitmesi ile aynı türkü ikinci tam tarafından başlanır ve sonuna kadar devam eder.
Seyran geleneği kaybolan güzel bir gelenektir. Köylerimizden bu durumu yaşatarak Türk Kültürüne önemli katkıda bulunan şu anda sadece Avcılar ( Kışla Hanak) köyü devam ettirmektedir Kaybolan bu gelenek mahalli idarelerin kurumlar arası işbirliği ile belli günde yardımlaşma yoluyla daha güzel bir şekilde devam ettirilebilir. Böylece insanlar arasında yarımlaşma, iletişim ve ilişkiler önemli bir gelişme gösterecektir.